12 Eylül Askeri Darbesi'nin gündeme gelmesi Erdal Eren'i de hatırlatıyor. 1980 yılında Erdal Eren'in öldürülmesi o gün için büyük yankı uyandırmıştı. Peki Erdal Eren kimdir? Erdal Eren neden ve ne zaman öldürüldü? İşte ayrıntılar.
Ankara Yapı Meslek Lisesinde sınıfta kaldığı için öğrenciliğe devam eden sol görüşlü Erdal Eren, Halkın Kurtuluşu örgütünün üyesiydi. 12 Eylül Darbesi öncesinde 2 Şubat 1980 günü Ankara'da Sinan Suner'in öldürülmesini protesto için gerçekleştirilen yasa dışı eyleme silahlı olarak katıldı. "Kitlesini koruma görevi" üstlendi, eyleme müdahale eden askerlere ateş açtı çıkan çatışmada askerî inzibat eri Zekeriya Önge öldürüldü.
Erdal Eren'e, kendi ifadesiyle, "kitlesini koruma görevi" de verildi. Gruba müdahale etmek için Zekeriya Önge'nin de aralarında bulunduğu 12 kişilik askerî tim olay yerine geldi. Araçtan inen askerler slogan atan topluluğu dağıtmak ve eylemcileri yakalamak için harekete geçti. Grup sağa sola dağıldı. Askerler slogan atan grubun peşine düştü. Mahkeme belgesinde olayın devamı şöyle anlatılmıştır:
"8 numaralı Ayyıldız Apartmanı'nın bahçesinde sanık elindeki tabancayla inzibat erlerine 3 veya 4 el ateş etti. İnzibat eri Zekeriya Önge yaralanıp yere düştü. Kalaslar arasında gizlenen sanık Erdal Eren, etrafının çevrilmesi üzerine ellerini kaldırarak teslim oldu. Kalaslar arasında yapılan aramada tabanca bulundu. Er Zekeriya Önge hastaneye kaldırılırken yolda vefat etti. Yapılan otopsisinde sırtından mermi giriş deliği tespit edildi. Merminin sanık Erdal Eren'in tabancasından atıldığına dair tereddüde yer verecek hiçbir durum bulunmadığı kanaatine varıldı."
Erdal Eren Giresun, Şebikarahisar doğumludur.
Erdal Eren, Zekeriya Önge'yi öldürme suçundan yargılanarak 19 Mart 1980'de Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Numaralı Askerî Mahkemesi tarafından ölüm cezasına çarptırılmıştır.
Hakkındaki idam kararı Askerî Yargıtay 3. Dairesi tarafından önce usul yönünden, daha sonra ise esastan bozuldu. İlkinde eksik soruşturma nedeniyle bozulan karar, ikincisinde cezada indirim sağlayabilecek TCK 59. maddenin uygulanmaması nedeniyle bozuldu. Askerî Yargıtay Başsavcısı'nın bozma kararına itirazı sonucu dosya iki kez Askerî Yargıtay Daireler Kuruluna gitti. Kurul, mahkeme kararını uygun görerek idamı 20 Kasım 1980'de kararı onadı. Avukatları, Askeri Yargıtay 3. Dairesinin idam hükmünün bozulması kararının gerekçeleri ile birlikte Eren'in yaşının da yöntemine uygun, tam ve doğru olarak saptanmamış olduğu iddialarıyla itirazda bulundu ancak bu itirazlar reddedildi.
Eren'in babası 21 Kasım 1980'de Kenan Evren'e yazdığı mektupta suç tarihinde oğlunun 18 yaşını 3 ay geçtiğini ifade etmişti. Fakat Karar son olarak 12 Aralık 1980'de Kenan Evren başkanlığındaki Millî Güvenlik Konseyi tarafından onaylandı.
Eren 13 Aralık 1980 günü Ulucanlar Cezaevi'nde asılarak idam edilmiştir.
Erdal Eren 10 Nisan 1980'de yazdığı mektupta şunları yazmış:
"10 - 4 - 1980 Perşembe.
Sevgili Anneciğim!..
Uzun zamandır mektup yazamadım. Kusura bakma.
Ancak Salı günkü Demokrat Gazetesi'nde yayınlanan bir devrimcinin mektubu cezaevindeki tüm devrimcilerin yaşamlarını, duygularını yansıttığından bu mektubu size gönderiyorum.
Mektup şöyle:
Ana!..
Neden mi burdayım? Neden mi evimde değilim? Neden istediğim zaman yatıp kalkamıyorum? Niye istediğim kitabı, evdeki kanepeye oturup okuyamıyorum, düşünemiyorum, yazamıyorum? Ne mi arıyorum dört duvar arasında?
"O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp ölesiye taşırız. O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan, uğruna asılırız."
Baharın, karın altından fışkırdığı bugünlerde içeride olmak, çiçek kokusunu alamamak, geniş yeşilliklerin güzelliğini görememek insanda anlatılması zor bir duyguyu yaratıyor. Ama bu duygu öyle karamsarlığın, yılgınlığın, bitkinliğin ve vazgeçmişliğin bir belirtisi olmuyor.
Aksine, bu duygu beni daha biliyor, daha hırçınlaştırıyor, bir yerlerden uzaklaştırıyor, bir yerlere yakınlaştırıyor. "Ne yapmalı?" "Nasıl savaşmalı?" sorusuna cevaplar arıyorum günlerce.
Sizi de düşünüyorum. İçeriye düşmeden önce anlatmak istediklerimi ama anlatamadıklarımı herhalde şimdi daha iyi anlayacaksınız. Bizi anlamayan analara, babalara, bacılara, eşe, dosta, herkese ama herkese anlatın daha vakit varken.
Henüz geç kalmamışken. Vaktim az da olsa var ve eğer biz değerlendirmesini bilirsek yeter de artar bile. Bu işi hep beraber yürütürsek ancak kazanabiliriz.
Omuz, omuza, bir birinden güç alarak, bir birine güç vererek. Ve anam, bu savaşı ne pahasına olursa olsun kazanmalıyız, kazanacağız. Kazanacağız ki çiçekli, mutlu günleri hep beraber görelim, senin torunların görsün ve torunlarının çocukları görsün.
Biz karşımızdakiler gibi bir avuç değiliz. Biz halkız. Bak sana bizden olanları iyiyi, güzeli, haklarını isteyenleri sayayım. Ben varım, babam var, sen varsın, kardeşlerim var, ablam bacım var, sonra köydeki dayılarım, şehirdeki amcalarım ve onların akrabaları, komşuları var, onların arkadaşları, onların oğulları, kızları, benim okul arkadaşlarım, onların arkadaşları, onların akrabaları, amcaları, dayıları var ve yine onların... saymakla bitiremeyeceğim kadarız biz.
Gördün mü ak saçlı boncuk gözlü anacığım saymakla bitiremiyorum. Yeter ki omuz verelim birbirimize. Yeter ki destek olalım ortak mücadelemizde.
Gelecek görüşte bana özgürlüğü, özgürlüğün tohumlarını getir. Ve demir parmaklıklara bütün bu yazdıklarımı düşünerek gözyaşlarını, mahzun bakışlarını bırakmadan git. Boynun bükük olmasın. Giderken gözün arkada kalmasın. Arkana bakma. Dışarıda da hep öyle ol.
Sana ve soranlara devrimci selamlar.
Anne. Benim anlatmak istediklerimin hemen, hemen hepsi bu mektupta var. Bu da cezaevindeki tüm devrimcilerin düşüncelerinin, yaşamlarının ve mücadelelerinin aynı olduğunu gösterir.
Bu yazdıklarımın yanı sıra sağlığınıza da dikkat edin ki yaşamın zorluklarına göğüs gerebilesiniz.
Size, akrabalara ve tüm arkadaşlara devrimci selamlar. Ellerinizden öperim.Erdal"
Erdal Eren'in mezarı Ankara Karşıyaka Mezarlığındadır.