Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, dünya genelinde her yıl 500 milyar plastik poşet kullanılıyor ve 13 milyon plastik, okyanuslara atılıyor. Dakikada 1 milyon plastik şişe satılırken plastik üretimi için yılda 17 milyon varil petrol harcanıyor. Doğada yok olması yüzlerce yılı bulan plastikler nedeniyle her yıl 100 bin deniz canlısı yaşamını yitiriyor. Şişe sularının yüzde 90'ında, musluk sularının ise yüzde 83'ünde plastik partiküller bulunuyor. İnsan kaynaklı atıkların yüzde 10'unu plastikler meydana getirirken, plastiklerin yüzde 50'sini tek kullanımlık plastikler oluşturuyor.
Göteborg Üniversitesinden Profesör Bethanie Carney Almroth öncülüğünde bir grup bilim insanı tarafından Afrika, Güney Amerika, Asya ve Doğu Avrupa'daki 13 ülkede bulunan plastik geri dönüşüm tesislerinden alınan peletler üzerinde yapılan çalışmada, bu peletlerin üzerinde 600'den fazla zehirli kimyasal tespit edildi. Peletlerde bulunan 491 organik ve 170 geçici bileşik, pestisit, farmasötik, endüstriyel kimyasal ve plastik katkı maddesi gibi sınıflara ayrıldı.
Plastiklerdeki 13 binden fazla kimyasalın yüzde 25'i zararlı olarak nitelendirilirken, plastiklerin kullanım esnasında diğer kimyasalları adsorbe ettiği bu nedenle hiçbir plastiğin güvenli kategoride sınıflandırılmayacağı sonucuna ulaşıldı. Çalışmada, plastiklerdeki zehirli kimyasalların, plastiklerin geri dönüşümünü ve bertarafını zorlaştırdığı dolayısıyla geri dönüştürülmüş plastiklerin hiçbir alanda yeniden kullanımının uygun olmadığı tespitinde bulunuldu.
Plastiklerdeki zehirli kimyasallara ilişkin AA muhabirinin sorularını yanıtlayan TEMA Vakfı Bilim Kurulu Üyesi ve İstanbul Teknik Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Talınlı, polimer bir madde olan plastiğin üretimi esnasında kimyasal olarak nitelendirilen çözücüler, stabilizanlar ve katkı maddeleri kullanıldığını söyledi.
Plastikteki tüm maddelerin tek başına olmasa bile başka kimyasallarla bir araya geldiğinde zehirli etki oluşturduğunu belirten Talınlı, "Plastiğin içindeki bu kimyasallar geri dönüşümle daha tehlikeli oluyor. Bu da geri dönüşüm sürecinde yapılan işleme bağlı. Polietilen tereftalatları diğer atıklardan ayrı bir yerde topladığınızı varsayalım. Bunları toplayan endüstri, sadece polietilen tereftalatın peletlerini yeniden üretir fakat bu esnada geri kazanmak üzere solventler kullanıp farklı maddeler eklerse hem kendi endüstrisi kirletici olacak hem de ürettiği yeni plastik artık mesela su şişesi olmayacak da oyuncak olarak çocuklar için tehlikeli olacak. Bu kimyasallar, geri dönüşümlü plastiklerin özelliklerini kazansa bile kullanım açısından birincil plastiklere göre daha tehlikelidir." dedi.
Tanıl, geri dönüşümün, plastik atıkların önüne geçmek için yetersiz bir çözüm, geri dönüştürme mantığıyla plastik kullanmaya devam edilmesinin de yanlış bir düşünce olduğunu ifade etti.
Plastik üretiminin sınırlandırılması, petrol ithalatının durdurularak çevreye dost rüzgar ve güneş enerjisi sistemlerine geçiş yapılması tavsiyesinde bulunan Talınlı, şunları kaydetti:
"Plastik kimyasalların hepsi tehlikelidir. Bu plastikleri toprağa gömdüğünüzde 100-200 yıl çözünmüyor. Bunun üzerine plastiklerin yüzde 5'inin içine biyobozunur plastikler yapılması için nişastalar konuldu ama yüzde 95'i kaldı. Aynı plastik kimyasalların sıvı olanları suya karıştığında yer altı sularını kirletir, oradan bu kimyasallar biyobozunur olmadıkları yani dirençli kimyasal oldukları için suyu kirletirler. Yer altı ve yer üstü suları, yağmurlar, nehirler, göller, giderek artan şekilde çevreyi kirleterek toksik ve kanserojen özellikler gösterebilirler."
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Bölümü Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, tüm canlılar için tehdit oluşturan plastik atıkların bertarafı esnasında kullanılan bazı yöntemlerin hava, su ve toprak kirliliğine yol açarak doğrudan ve dolaylı yollarla insan sağlığını etkilediğini bildirdi.
Mikroplastiklerdeki zararlı kimyasalların gıda zinciri, plastik atıkların yakılması esnasında havaya salınan dioksin ve furanlar gibi kansere neden olabilecek maddelerin de solunum yoluyla insanlara geçebildiğini aktaran Yavuz, "Bunların vücutta yarılanma ömürleri 7 yıl. Plastikler hem atık yükleri nedeniyle risk oluşturuyor hem de onları gündelik hayatımızda çok çeşitli alanlarda kullanmamız nedeniyle özellikle gıda ve içecek kaplarındaki plastiğin yapısında kullanılan kimyasal maddelerin bir kısmı bu gıdalara ve içeceklere geçiyor ve bu yolla da biz kimyasalları alıyoruz." diye konuştu.
Plastiklerin, insan vücudundaki zararlı etkilerini uzun vadede göstermeye başladığını vurgulayan Yavuz, şu bilgileri verdi:
"Hormon sistemiyle ilişkili olduğu için şeker hastalığı ya da metabolik bozukluklar nedeniyle ortaya çıkabilecek vücutta şeker düzenlemelerine bağlı bozukluklar görebiliriz. Hormonların etkili olduğu üreme sistemi sorunları ortaya çıkabiliyor. Bebeklerde ve çocuklarda çeşitli gelişim sorunlarına yol açabilir, bu hem sinir hem de hormon sistemleri ile ilgili gelişim problemleri olabilir. Yine bu hormonların işin içinde olduğu kanser türlerinin de artabildiğine ilişkin endişeler söz konusu çünkü bazı kanserler hormonlarla da ilişkili. Aynı zamanda bu hormon bozucu kimyasalların obeziteye de zemin hazırlayabileceği görüşü mevcut."
Polikarbondan yapılan plastiklerdeki bisfenol grubu kimyasallara damacana, metal içecek kutuları, yiyecek ve içecek saklanan plastik kaplarda rastlanabileceğinin ve sıcağa maruz kalan plastiklerdeki bu maddelerin kolaylıkla suya veya gıdaya bulaşabileceğinin altını çizen Yavuz, plastik kaplarda yiyecek ısıtılmaması ve bu kapların bulaşık makinesinde yıkanmaması gerektiğine değindi.
Yavuz, vatandaşlara şu önerilerde bulundu:
“Her şeyden önce zorunlu değilsek plastik ürün kullanmamalıyız. Çocukları ve bebekleri plastiklerde satılan gıda ve içeceklerden uzak tutmaya çalışalım. Yemek hazırlarken cam, metal ya da porselen kullanmaya çalışmak, paketli ürünleri paketiyle birlikte değil, olabilirse cam veya porselende ısıtmaya çalışmak da önemli bir konu.”