Eğitim Sistemi: "Sorunlar Büyük, Çözüm Kararlılık Gerektirir!"
Gökhan’a göre eğitim sisteminde köklü değişiklikler şart! Özellikle son yıllarda yapılan müfredat değişikliklerinin, öğrencilerin eleştirel düşünme becerilerini baltaladığını ve fırsat eşitsizliğini derinleştirdiğini savunuyor. “Eğitimde adalet ve eşitlik sağlanmadan, gelecek nesillere hak ettikleri fırsatları sunamayız,” diyor Gökhan ve ekliyor: “Dezavantajlı bölgelerdeki öğrencilere yönelik somut adımlar atılmalı, eğitim kalitesi her yerde aynı olmalı!”
Apaydın, özel okulların eğitimde fırsat eşitsizliğini artırdığını ve öğretmenleri çok düşük ücretlerle çalıştırarak istihdam sorununa da yol açtığını vurguluyor: “Özel okullar, eğitimde kaliteyi arttırmaktan ziyade, parası olanın daha iyi eğitim almasını sağlayarak fırsat eşitsizliğini derinleştiriyor. Ayrıca, öğretmenlerin emeğini düşük ücretle karşılayarak bu soruna bir darbe daha vuruyorlar. Eğitimde hak ve adaletin sağlanması için bu yapısal sorunların çözülmesi gerekiyor.”
Maden Ocakları ve Tarım: "Doğayı ve Toprağı Savunmak Zorundayız!"
Gökhan Apaydın, Doğu Karadeniz’in birçok bölgesinin maden alanı ilan edilmesine ve tarım arazilerinin madencilik faaliyetleri için kullanılmasına dair çok tepkili. Özellikle Artvin’de 10 köyü kapsayan geniş bir alanda maden arama izni verilmesi konusuna dikkat çekiyor: “Bu karar, sadece o bölgenin doğasını değil, tüm ekosistemimizi ve toplumsal yapıyı tehdit ediyor,” diyor Gökhan ve ekliyor, “Madencilik faaliyetleri, su kaynaklarını kirletiyor, tarım arazilerini kullanılamaz hale getiriyor ve yerel halkın geçim kaynaklarını yok ediyor."
Apaydın, tarım arazilerinin madencilik faaliyetlerine açılmasının uzun vadede hem çevre hem de ekonomi açısından geri dönülmez zararlara yol açacağını vurguluyor: “Bu topraklar, yüzlerce yıldır yerel halkın tarımla geçimini sağladığı, geleneklerini sürdürdüğü alanlar. Ayrıca 2 yıl boyunca islenmeyen toprakların, 3. yıl devlet tarafından kiralanması gibi bir yasa söz konusu, bu kiralamalar kime yapılacak? Maden firmalarına mı? Tarım arazilerinin 3. şahıslara kiralanması ve maden şirketlerine verilmesi, bölgenin ekonomik yapısını bozacak ve yerel halkın yaşam standartlarını düşürecek. Doğu Karadeniz'de özellikle Rize'de çay tarımının olmaması bölge halkının ciddi bir ekonomik kaybı demek. Burada tarıma dayalı bir sanayi mevcut. Yöre insanı çay tarımıyla ve yine çay sanayisiyle geçimini sağlamaktadır. Tarıma vurulacak bu darbe zaten çok fazla göç veren bir şehri tamamen boşalmasını sağlar. Rizeli için çay yalnızca bardakta yudumlanan bir içecek değil, yaşamını devam ettirebileceği en önemli geçim kaynağıdır”
Ayrıca, madencilik şirketlerinin kâr uğruna çevreyi ve toplumsal yaşamı yok saydığına dikkat çeken Apaydın, “ Yine madenciliğe değinmek istiyorum. Bu tür girişimlere karşı daha güçlü bir direniş sergilemeli ve doğayı savunmalıyız. Artvin’de 10 köyü kapsayan alanda maden araması yapılmasına göz yummamalıyız. Topraklarımızı ve geleceğimizi korumak hepimizin sorumluluğu,” diyerek çevre mücadelesinin önemini vurguluyor.
Reşit Kibar ve Hopa Olayı: "Bu Cinayet Sessiz Kalmamalı!"
Gökhan Apaydın, Artvin’in Hopa ilçesinde ormanlarını korumak için direnen köylülere karşı gerçekleştirilen saldırı ve Reşit Kibar’ın öldürülmesi olayına büyük bir üzüntü ve öfke ile yaklaşıyor. "Reşit Kibar’ın hayatını kaybetmesi, bir çevre katliamının ve adaletsizliğin sonucudur," diyor Gökhan ve ekliyor: "Bu olay, doğasını ve yaşam alanını korumak isteyen masum insanların nasıl büyük bir tehlike altında olduklarını gözler önüne seriyor."
Apaydın, bu cinayetin sadece bir kişinin ölümü olmadığını, aynı zamanda doğa için verilen mücadelenin de hedef alındığını ifade ediyor: "Reşit Kibar’ın kanı, toprağa ve ağaca sahip çıkan her bireyin kanıdır. Bu cinayet, sadece sessiz kalmayan bir adamı değil, aynı zamanda doğanın korunması için verilen mücadeleyi susturmaya yönelik bir girişimdir."
Gökhan, bu saldırıya sessiz kalanlara da sitem ediyor: “Bu tür olaylar karşısında sessiz kalmak, suça ortak olmak demektir. Artvin’de yaşanan bu vahim olaya sessiz kalmak, ormanların ve doğanın yok edilmesine göz yummaktır. Hepimizin bu konuda daha cesur, daha kararlı bir şekilde sesini yükseltmesi gerekiyor.”
Apaydın, çevre mücadelesinin sadece bir bölge veya grup meselesi değil, tüm toplumun ortak bir sorumluluğu olduğunu vurgulayarak, "Bu cinayete ve doğaya karşı yapılan saldırılara karşı hep birlikte durmalıyız. Çünkü bu topraklar bizim; Reşit Kibar’ın mücadelesi hepimizin mücadelesi," şeklinde sözlerini tamamlıyor.
Bu Hopa'da yaşadığımı ilk olay değil diyen Apaydın Metin Lokumcu’nun ölümüne neden olan olayla ilgili davanın sonucu için de büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını ifade ediyor. “Metin Lokumcu’nun yaşamını yitirmesi ve davada 13 polisin beraat etmesi, hukukun adalet arayışında ciddi bir eksiklik yaşadığını gösteriyor,” diyor Gökhan ve ekliyor: “Bu tür davalar, yalnızca bir kişinin değil, tüm toplumun adalet arayışını yansıtır.”
Apaydın, Metin Lokumcu’nun ölümüne sebep olan olayların ardından adaletin yerini bulmamasının toplumsal güveni sarstığını belirtiyor: “Hukukun, güçlülerin değil, haklının yanında olması gerekir. Metin Lokumcu’nun ölümüne neden olanlar hesap vermediği sürece, bu tür olaylara karşı güvenimizi nasıl koruyabiliriz?”
Gökhan, adaletin sağlanamamasının toplumsal mücadelenin önemini bir kez daha ortaya koyduğunu vurguluyor: “Adalet arayışında olanların sesini duyurabilmesi için daha kararlı ve etkin bir mücadelenin şart olduğunu düşünüyorum. Metin Lokumcu’nun ve benzeri davaların unutulmaması ve adaletin bir an önce yerini bulması gerekiyor.”
Son Söz: "Değişim İçin Birlikte Hareket Etmeliyiz!"
Röportajın sonunda Gökhan Apaydın, toplumsal ve çevresel meselelerdeki sorumluluklarımızı ve ortak hareket etmenin önemini bir kez daha vurguladı. “Toplumsal sorunlar karşısında sesimizi yükseltmeliyiz,” diyen Apaydın, toplum olarak birlikte hareket etmenin gücüne dikkat çekti. “Değişim, tek başına değil, kolektif bir çaba ile gerçekleşir. Hepimiz, çevreyi korumak, adaleti sağlamak ve toplumsal eşitsizliklerle mücadele etmek için bir araya gelmeliyiz. Birlikte olursak, bu sorunların üstesinden gelebilir ve daha adil bir toplum inşa edebiliriz.”
Apaydın, toplumsal mücadelenin yalnızca bireysel değil, toplu bir hareketle başarılı olacağını belirterek, “Her birimizin bu mücadelede üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekiyor. Ancak bu şekilde, hak ve adalet arayışımızda ilerleyebilir ve gerçek bir değişim yaratabiliriz,"
Gökhan Apaydın, Nazım Hikmet'e de atıfta bulunarak;
“Eğer; Hak haksızlıktan yüce,
sevgi nefretten üstün,
aydınlık karanlıktan güçlüyse..
Çaresi yok usta…Biz kazanacağız!..” sözleriyle röportajı tamamladı.