Koltuk altı, ayak altı ya da boyun... Bu bölgelere dokunma sonrası oluşan gıdıklanma neden olur hiç düşündünüz mü? Durdurulamayan bu gıdıklanma dürtüsü, ilgili bölgedeki sinir uçlarının harekete geçmesi ile yaşanıyor. Peki herkes
Bazı insanlara ufacık dokunduğunuzda gülme krizine girer. Çünkü gıdıklanma dediğimiz şey insanı istemsiz olarak güldüren bir dürtüdür.
Vücudun farklı bölgelerine dokunuş ile beraber oluşan bu dürtü, bazı kişilerde aşırı oranda tepki olarak öne çıkar bazısında ise hafif şekilde meydana gelir.
Gıdıklanma, ilgili bölgedeki sinir uçlarının harekete geçmesiyle beyne sinyal göndermesi üzerinden oluşan bir tepki. İşin ilginç yanı, dokunma eylemi ile beraber aniden ortaya çıkan bu durumun, zaman içerisinde kişide alışkanlık haline gelmesi. Yani birey, daha dokunma yaşanmadan bile, psikolojik olarak huylanma veya rahatsızlık hissi yaşayabilir.
Özellikle koltuk altı ve karın bölgesinin yan kısmı ile beraber ayak bölgesi ciddi anlamda gıdıklama etkisi yaratır. Çoğu insan gıdıklanır ama kimi kendini tutar. Bu durum dokunma son bulduğu an ortadan kalkar.
Gıdıklama, tarihte bir işkence yöntemi olarak dahi kullanılmış. Çin'de Antik çağda mahkemelerin verdiği cezalar arasında gıdıklama da var. Genellikle soylulara verilen bu ceza, ardında iz bırakmayan bir yöntem olduğu ve suçlu kolayca iyileşebildiği için sıklıkla tercih edilirmiş.
Bu işkence yöntemi Antik Roma'da da uygulanmış. Yöntemde, kişinin ayakları bir tuz solüsyonuna batırılıyor ve bir keçi, solüsyonu yalaması için getiriliyordu. Kulağa başta masum gelen bu ceza, giderek dayanılmaz bir acıya dönüşüyordu.
Gıdıklama, İkinci Dünya Savaşı'nda Naziler tarafından da işkence yöntemi olarak kullanılmış. Bu durumu, toplama kampından kurtulan Heinz Heger isimli tanığın yazdığı kitaptaki bir bölümden öğreniyoruz. Heger işkenceyi, 'İlk önce bir SS subayı geliyor ve kaz tüyü kullanarak kurbanın ayak tabanlarını, bacak aralarını, koltuk altlarını ve vücudundaki diğer çıplak yerleri gıdıklamaya başlıyordu. Gözleri korkuyla bir SS subayından diğerine dönerken, tutuklu başta sessiz kalmaya çalışıyordu. Sonra daha fazla dayanamıyor ve sonunda yüksek bir kahkaha atmaya başlıyordu, bu kahkaha daha sonra büyük bir acıyla ağlamaya dönüşüyordu. Yanaklarından gözyaşları süzülürken, vücudu zincire vurulmuş halde kıvranıyordu. Gıdıklama işkencesinin ardından, zincirlerini çözüyor ve sadece izliyorlardı. Genç adamın gözyaşları yanaklarına akıyor, kontrolsüzce bir duygu karmaşasının içine giriyordu.' şeklinde anlatıyor.
Peki, gıdıklanmak gerçekten çoğu zaman sinir bozucu ve can yakıcı olsa da neden öfkelenmiyoruz da gülüyoruz? Yapılan araştırmalar, gıdıklamanın sebep olduğu gülmenin, komik bulunan bir durumun sebep olduğu gülmeden farklı bir beyin işleminin sonucu olduğunu gösteriyor. Yani böyle bir durumda ortaya çıkan gülmenin sebebi, keyif almak veya eğlenmek değil.