Günümüzde genç yaşta evlenmeye karar veren çiftlerin sayısı artıyor. Ancak boşanma kararları da çok hızlı alınıyor. Peki aceleyle yapılan bir evlilik hangi sorunlara yol açar? Evliliğin temeli nedir?
Günümüzde erken yaşta evlenen problemli çiftlerin yaygın olarak kurdukları sözlerde 'en ufak bir meselede kavga çıkıyor' ya da 'mutlu değiliz boşanmak istiyoruz' gibi cümleler oluyor. Hepsi için olmasa da evliliğinde sorunlar yaşayan çiftlerin genel nedeni acelecilikten kaynaklanıyor olabilir. Bu sorunlarla ilgili Yeni Şafak gazetesi yazarı Serdar Tuncer, 'Pekey Ahretlik' adlı köşe yazısında şunları yazdı:
''Babam demişti ki, ilk yuva Âdem (a.s) ile Havva validemizin yuvasıdır ve bu yuva cennette kuruldu. Kim Allah rızası için niyet ederek evlilik yaparsa onun evinde de cennetten bir rayiha, bir iz olur. Buraya dikkat, parola: Allah rızası!
Son zamanlarda yeni evlenen genç arkadaşlarla dertleşiyoruz, hemen hepsi söze aynı cümleyle başlıyorlar: “Abi mutlu değiliz.” Bu mutlu değiliz ifadesinin altını her biri başka sebeplerle dolduruyor. “Birbirimize uygun değiliz.” “Beni anlamıyor.” “En ufak meselede kavga ediyoruz” vs.
MUTSUZ EVLİLİĞİN ALTINDA ''TAHAMMÜLSÜZLÜK'' VE ''ACELECİLİK'' YATIYOR
Kuşkusuz iyi gitmeyen her evliliğin kendine özgü farklı sebepleri vardır fakat benim görebildiğim kadarıyla bütün mutsuz yeni evliliklerin problemi aslında aynı: Acelecilik. Her şeyin çok hızlı yaşandığı, hızla olup bittiği, durmanın ve düşünmenin lüks ve zaman israfı sayıldığı bir çağda yaşıyoruz.
Çocukluktan itibaren yaşadığımız her bir şey bizi fark etmeden dönüştürüyor ve bu hıza ayak uydurmak için koştururken kalbî ritmimizi, fıtrî ahengimizi yitiriyoruz. Erişir menzil-i maksuduna aheste giden / Tiz-reftar olanın pâyine dâmen dolaşır, hikmeti çok eskilerde kaldı yani.
Ancak unutmamamız gereken şu: Lafız kadime karışsa da mana çağa rağmen dimdik yerinde duruyor. Yeni ve mutsuz evliliklerin ihtiyacı olan şey biraz zaman, bir parça sabır fakat gençlerde bunu ara ki bulasın.
Birbirini hiç tanımayan ve pek çok konuda birbirine hiç benzemeyen, bu benzemeyişte de gayet mazur olan iki insan teki “bir yastıkta kocasın” dualarıyla bir yuva kuruyorlar. Diyebilirsiniz ki o eskidendi şimdilerde yastık da iki oldu, herkes kendi yastığına koyuyor başını. Kabul, değiştirelim duayı: Bir yatakta kocasınlar, böyle diyelim bundan gayrı. Burada dikkat kesilmemiz gereken şey yastık yahut yataktan ziyade “bir” ifadesi olmalı zannımca. Zira evlilik ikinin bir olmasıdır.
Zaman ve sabır tam da burada karşımıza çıkıyor bütün cesametiyle. Kırk yıllık evli çiftlere bakınız, olaylara verdikleri tepkiden bu tepkiyi veriş biçimlerine, kullandıkları kelimelerden jest ve mimiklerine, tebessümlerinden bakışlarına kadar pek çok konuda aynîleştiklerini (bir olduklarını) göreceksiniz.
Başlangıçta herkes kendisi iken; herkesin kendince zevki, umudu, beğenisi, dünya görüşü, hayat algısı varken zamanla iki insan birbirine benzemeye başlıyor, yani bir yastıkta kocuyorlar. Dikkat buyurun:
Zamanla! Bu benzeme, bir olma, nispeten aynîleşme sürecinin biraz fırtınalı, azıcık kavgalı, bir parça gürültülü olmasından daha doğal bir şey var mıdır Allah aşkına? Enteresan bir alış-veriş söz konusu burada.
Birisi yirmi yıldır yediği anne yemeğinin lezzetinden vazgeçiyor, diğeri yirmi yıldır yemeğin hazırlanıp önüne gelmesi konforundan. Birisi arkadaşlarıyla geç saatlere kadar dışarılarda avarelik edebilme zevkinden vazgeçiyor diğeri boynunu nazla büküverdiği anda bir dediğini iki etmeyen sevgili babasının ocağından. Sadece vazgeçmek de yetmiyor, üstelik bir de takas durumu çıkıyor ortaya.
Sana ait olandan biraz vazgeçerken diğerine ait olanı da biraz kabullenmen gerekiyor. Tuttuğun takımın maçlarını stadyumda seyretmekten vazgeçmen yetmiyor yani, asla seyretmem dediğin o diziyi de mısır ve çay eşliğinde seyretmeye başlamalısın.
Evlenince eşinle el ele tutuşup yazları dünyayı yahut hafta sonları o güzel AVM’leri gezme hayalinden vazgeçmen yetmiyor, mesela ummadığın anda çat-kapı geliveren kayınvalidenle vakit geçirirken, Alpler’de bir dağ evinde çayını yudumluyormuş gibi zevk alman da gerekiyor. Zor iş vesselam.
Bu zoru kolay eyleyecek tek şey sabır ve zaman. Sen biraz ona benzeyeceksin o biraz sana, sen biraz ondan alacaksın o biraz senden, sen hep ona vereceksin o biraz sana ve sen sabredeceksin. “Sen Ali’ye cariye olacaksın ki Ali de sana köle olsun!”
PES ETMEK YOK!
Sağlam bir irade burada ilk ve en önemli şart: “Ben ne olursa olsun bu evlilikten vazgeçmeyeceğim” diyeceksin. “Denedik olmadı, birbirimize uygun değilmişiz” yok öyle! Evlilik oyuncak değil! Bu işte de sorumluluk payı en çok erkeğin diye düşünüyorum. Motto: Bir evlilikte sıkıntı varsa suç mutlaka erkeğindir! Erkeksen erkek gibi karar alacaksın:
Ne olursa olsun bu yuva dağılmayacak! Ve kararının arkasında duracaksın aslanlar gibi. İdare ederek, alttan alarak, hoş görerek, hataları görmeyerek, bazen duymayarak, eşini emanet bilerek, yeri geldiğinde de masaya yumruğu gerektiği kadar ama zarafet ve insafla vurarak... Akıllı olun beyler! Haklı mı olmak istiyorsunuz huzurlu mu?
Bu benzeme sürecini kolay kılacak şeyin adı çoktan koyulmuş: Küfüv yani denklik. Güzellikte, asalette, zenginlikte, kültürde birbirine yakın olma hali. Bu denklik hususiyetlerine evlenilecek kişi belirlenirken ihtimam gösterilse ileride kopması muhtemel fırtınalar daha kolay atlatılacak.
Ama kimse buna bakmıyor artık. “Gördüm vuruldum abi, ondan başkasıyla yapamam” diye başlayan ilişki, “Birbirimizi harap etmenin gereği yok, belki bir başkasıyla daha mutlu olur” deyip kolayca vazgeçmeye kadar gidiveriyor. Atalarımız boşuna söylememiş:
“Yolcu gözüyle at, bekâr gözüyle avrat alınmaz!” Anlayan anlasın, konuşturmayın beni. Bir de kimse kimseyi beğenmiyor artık bakıyorum da, herkes karşısındaki Angelina Jolie olsun istiyor ama kimse aynaya baktığında gördüğünün Brad Pitt olmadığının farkında değil! (Bu satırların yazarı evliliğinin yirminci yılını dolduran kırk yaşındaki bir adam olarak yeni dönem güzellerini ve yakışıklılarını tanımadığı için bu iki ismi örnek vermiştir, takılmayınız.)
ÇOCUK SAHİBİ OLMAYI ERTELEMEYİN!
Bebek önemli. İki insanın bir olma sürecindeki yıpranma payını en aza indirip tahammül eşiğini en yukarı taşıyacak en mühim unsur geceleri sizi uykusuz bırakacak bir bebek ingaaası. Unutmayınız bir ev niyetten sonra ancak bir bebek kokusuyla cennet evine dönüşebilir.
Ama dönüşmedi diyorsanız henüz bir kardeşi olmadığı içindir. Biraz özgürlüğümüzün tadını çıkaralım, bebek düşünmüyoruz şimdilik diyenler altı ay sonra iki özgür birey olarak birbirlerine bay bay diyorlar.
Sosyete evliliği... Özgürlüğün tadını çıkaracaksan niye evlendin a benim güzel kardeşim? Anne babalar bebek büyüttüklerini sanırlar ama bebekler anne babalarını büyütür daha çok. Bebekle beraber eşe duyulan sevgiye bir anneye duyulan hürmet ve şefkat eşlik etmeye başlar.
Bazısına derim ki; “Yahu bir Allah dostunun elini tut, bir tövbe et” cevap: “Henüz hazır değilim.” Hazır olunca el tutulmaz, el tutulunca hazır olunmaya başlanır. Bu da o hesap. Her şey yoluna girsin de çocuğumuz olsun değil; çocuğumuz olunca bir şeyler daha kolay yoluna girer. Böyle düşünmeli.
Bu yazı bitmeyecek gibi, son söz olarak şunu söyleyeyim. Karı-koca bir olacak, bir yatakta kocayacak, evleri cennet yuvası olacaksa bir sıkıntı anında mutlaka birbirlerindeki beğendikleri yanları hatırlayıp onun hatırına beğenmedikleri şeylere sabretsinler.
Unutmayalım ki arkadaşlık “pekey” demekle kâimse, hayat arkadaşlığı ancak “pekey ahretlik, pekey gözümün nuru” demekle kâim ve daim olur.