UĞUR MELEKE: ÜLKE PUANI NEDEN ÖNEMLİ?
Türk sporseverlerden, hatta bazen spor adamlarından bile üzülerek duyduğum şu soruya da bir yanıt vermek isterim: Ülke puanı neden önemli?
Ülke puanı, bir federasyonun Avrupa kupalarına kaç takımla katılacağını ve o ekiplerin hangi turdan turnuvaya dahil olacağını belirler. Ancak kulüp puanı da o takımın söz konusu turda seri başı olup olmayacağını veya grup kurasına hangi torbadan gireceğini belirleyen parametre. Dolayısıyla bir takımın ilk maçta işi bitirmiş olsa da, rövanşa prestij amaçlı çıksa da alacağı galibiyet sadece ülke puanını değil, kulüp puanını yükseltmeleri için de bir fırsat anlamına geliyor. Dün Fenerbahçe, ülke ve kulüp hanesine 1 puan yazdırmış oldu Kişinev’de.
İlk maçta 4-3-3 dizilişini tercih eden İsmail Kartal, dün çift ön liberoyla 4-2-3-1’i denedi. İlk maçın sol açığı Tadic, bu kez 10 numara rolünde başladı. Mert Hakan’lı ikinci yarıda Tadic dahil herkesin verimi arttı. Maçın iki yıldızı Mert ve İsmail’in yanı sıra İrfan Can, Samuel ve Batshuayi de öne çıktılar performanslarıyla. Sol açık rolündeki King de çok istekliydi ama bence bazen topla vedalaşmakta güçlük çekebiliyor. Bu da takımının pas hızını kesiyor bazen.
GÜRCAN BİLGİÇ: TÜRK OYUNCULAR SORUMLULUK ALDI
İsmail Hoca takıma damgasını vurup, tüm oyuncuların keyif aldığı, ter dökmeyi sakınmadığı, birbiri için koştuğu bir ekip kurdu. Tadic ve Dzeko'nun konuşmaları bir yana, Türk oyuncuların sorumluluk alması ve ellerini taşın altına sokmasıyla nelerin değişebileceğini gösteriyorlar. Fenerbahçe taraftarı "acımasızca (!)" Mert Hakan ve İrfan Can Kahveci'yi linçlerken, İsmail Hoca aslında tribünlerin kalbini bu oyuncuların taşıdığının farkında.
İlk 45'i neredeyse rakip ceza alanında geçirmesine rağmen gol bulamadı Fenerbahçe. Crespo'nun sakatlığı ile birlikte gelen Mert Hakan hamlesiyle "iki 8 numaraya (Tadic-Mert)" geri döndüler. Tadic pas merkezi olmaya devam etti, Mert Hakan tüm boşluklara koşu yaptı. Birbiri ardına geldi pozisyonlar ve goller. Eskilerin coşkusu, yenilerin kalitesi ile bambaşka bir hale dönüştüler. Buna İsmail Kartal'ın akılcı ve çözüm üreten formülleri eklendi. Böylesine dominant maçları bu sezon çok izleyeceğiz.
ERCAN GÜVEN: ALTAY KALEDE KAHVE İÇSE YİNE KAZANIRDI FENER
"İki Zimbru maçı arasında ne fark vardı" derseniz… Birincisi İsmail Kartal’ın hücumda Tadic dışında rotasyona gitmesi, ikincisi ise Zimbru’nun kendi sahasında ikinci bir hezimet yaşamamak için ceza sahası önüne beton “tank bariyerleri” gibi dizilmesiydi. Yoksa Altay kaleyi bırakıp kahve içmeye gitse, yine kazanırdı Fenerbahçe!
İsmail Kartal da aynı Jesus gibi çoklu değişim yaptı maçın 65. dakikasında… Ancak değişim böylesi keyifli ve mantıklı oluyordu! Oyunu çevirmek için çırpınış değil, 3-0 öndeyken gençler gibi, farklı santrafor-kanat uyumları gibi “gerçekçi denemeler” yapmak için. Bu kez sadece ikinci yarıya 4 gol sığdırarak gönüldaşlarına sevinç, rakibe korku veren bir öykü yazdı Fenerbahçe. Ama gerçekçi olmak lazım!
Ne transferin sonu gelip Fenerbahçe şaibeli bölgelerini -mesela orta saha- kusursuz hale getirmişti, ne de Zimbru bizim Süper Lig’i ancak “devre mülk” gibi ara sıra ziyaret edebilecek kalibrenin ötesinde bir ekipti…
ENGİN VEREL: FENERBAHÇE 0-0 GİBİ OYNADI
5-0 kazanılan ilk maçın ardından Fenerbahçe'den çok yüksek bir motivasyon beklemek doğru olmazdı. Ama buna rağmen dün gördük ki Zimbru karşısında İsmail Kartal oyuncularının ellerinden gelenin en iyisini yapmasını istemiş ve maça 0-0 gibi başlamaları konusunda ciddi uyarılarda bulunmuştu. İlk maçın yıldızlarından Dzeko, Kent ve Szymanski maça kulübede başlasa da sahadaki Fenerbahçe takımı rakibin oyuncu kalitesiyle kıyaslanmayacak derecede güçlüydü. Zaten ilk dakikadan itibaren Zimbru kalesini ablukaya alarak bu gücünü de gösterdiler.