"Sema mukabelelerinin bir sahne gösterisine dönüşmesi, Hazreti Mevlana'nın İslami temellerinden koparılıp bir şair, bir filozof gibi sunulması ne kadar doğrudur?" dedi.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Kültür ve Turizm Bakanlığınca Millet Kütüphanesi'nde gerçekleştirilen 10. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi'nde konuştu.
Böylesi önemli bir organizasyonun Cumhuriyet'in 100. yılına yakışacağını düşündükleri için, normal takviminden farklı olarak 2022 yerine 2023'te düzenlemeyi uygun gördüklerini anlatan Ersoy, kongreye ilginin çok ciddi bir seviyeye ulaştığını söyledi.
Türkiye'den ve farklı ülkelerden 230 bilim insanını, akademisyen ve araştırmacıyı kongrede ağırladıkları bilgisini veren Ersoy, kongre çerçevesinde Türk halk kültürünün dününü, bugününü ve yarınını masaya yatırdıklarını aktardı.
"Halk kültürü üzerine yapılan her çalışma ciddiyet ve hassasiyetle yürütülmeli"
Türk halk kültürünün, Türk milletinin varlığında, Türkistan'ın "muazzam genişlikteki coğrafyası" ve kadim tarihinde hayat bulan bir kültür olduğunu ifade eden Ersoy, "Türk halk kültürü binlerce yıllık süreçte, 3 kıtadan derip kendi özümüzle harmanlayarak elde ettiğimiz nice yeni ve özgün değerlerle zenginleşen, eşsiz bir birikimdir" değerlendirmesinde bulundu.
Bu birikimin temelinin binlerce yıllık yaşanmışlıklarla şekillenen bilgi, algı ve anlayış olduğuna işaret eden Ersoy, "O kimliği var eden benlik ve hafızadır. Dolayısıyla kültürel aidiyetini, bilgisini ve birikimini kaybeden toplumlar tarihten silinmeye mahkumdur. O halde halk kültürü üzerine yapılan her çalışma bu farkındalıkla, ciddiyet ve hassasiyetle yürütülmelidir" şeklinde konuştu.
"Korumak istiyorsak halkın hayatındaki işlevselliğini sürekli kılmalıyız"
Ersoy, halk kültürünün korunmasının yolunun, onu üretenin yani halkın hayatındaki varlığını ve işlevselliğini sürekli kılmakla mümkün olduğunu dile getirerek şöyle devam etti:
"Burada arşiv çalışmalarını, literatürümüze kazandırılmış çok değerli yayınları asla küçümsemek, önemsiz görmek söz konusu değildir. Bilginin muhafazası çok ama çok değerlidir. Ancak halk kültürü söz konusu olduğunda bunun bir adım ötesine geçmek, bilgiyi yaymak ve devamlı kullanımını sağlamak gereklidir. Bir ikinci husus ise Türk halk kültürü adı altında bizi temsil edecek ürünlerin, olguların, değerlerin hassasiyetle belirlenmesi ve kararlılıkla arkasında durulması gerekliliğidir."
"Otantik olanın yerini almasına asla müsaade edilmemelidir"
Türk halk kültürüne ait olanın karşıya nasıl sunulduğunun da önemli bir konu olduğuna dikkati çeken Ersoy, "Birtakım özgün kültür ürünlerinin, farklı anlayış ve tarzlarla yeni bir sunumunun yapılması değerlidir. Ancak bu yeni ürünlerin, otantik olanın yerini almasına asla müsaade edilmemelidir. Bazı kültürel değerlerin ise özgünlüğü dışına çıkarılmaması, olduğu gibi korunması elzemdir" diye konuştu.
Ersoy, bu konuda sema mukabelelerinden örnek vererek, "Sema mukabelelerinin bir sahne gösterisine dönüşmesi, Hazreti Mevlana'nın İslami temellerinden koparılıp bir şair, bir filozof gibi sunulması ne kadar doğrudur? Özünden koparıldıktan sonra inanç kültürümüzü ne ölçüde temsil edebilirler? Hazreti Mevlana'yı ve sema mukabelelerini, bu alanda en çok dile getirilen örnek oldukları için öne çıkarıyorum. Ama bu husus Türk kültürüne ait her ürün için aynı derecede önemlidir" ifadelerini kullandı.
"Turizm, halk kültürünün hemen her parçasını cazibe unsuru olarak kullanıyor"
Çocukların eğitimlerine hem teorik hem pratik uygulamalarla halk kültürünü dahil etmenin çok ciddi başarıları da beraberinde getireceğini kaydeden Ersoy, ekonomik faaliyetlere entegre ederek, halk kültürünün yaşatılmasına katkı sunmanın mümkün olduğunun altını çizdi.
Ersoy, turizmin müzikten el sanatlarına, inançtan mutfak kültürüne kadar halk kültürünün hemen her parçasını bir cazibe unsuru olarak kullandığını ifade ederek, "Burada, turiste kültürümüzü gerçekten sunuyor muyuz yoksa sadece buraya çekecek parçaları gösterip sonra kazanca mı odaklanıyoruz sorusuna dikkat etmek gerekiyor. Bir başka nokta da ilgi çekmeyeceği kaygısıyla, yani ticari kaygıyla kültürel değerleri değiştirip değiştirmediğimiz konusudur" değerlendirmesinde bulundu.
"Öncelik daima koruma ve yaşatma olmalıdır"
Türkiye Kültür Yolu Festivallerinin bu alanda doğru yapılan işlere bir örnek olduğunu belirten Ersoy, gastronomiden el sanatları ve arkeolojik zenginliğe kadar mümkün olan en geniş kültürel çerçeveyi misafirlerine sunduklarını, hangi şehirde olursa olsun, insanların o coğrafyanın kültürünü soluduğunu, gördüğünü ve tecrübe edebildiğini vurguladı.
Bakan Ersoy, "Bu festivaller göstermiştir ki halk kültürünün ürünlerini ekonomik faydaya dönüştürme işini doğru şekilde yaparsanız, kültür ürünlerinin üretimindeki devamlılığı da sağlamış olursunuz. Ancak kazanç ve koruma dengesini bozarsanız ürünlerin varlığını tehdit eden bir döngüye girersiniz. Öncelik daima koruma ve yaşatma olmalıdır. Bu hassasiyeti her zaman gözetmek zorundayız" şeklinde konuştu.
Koruma ve yaşatma çalışmalarını uluslararası bir boyuta taşımak için Türk dünyasının işbirliği içinde bulunması gerektiğine vurgu yapan Ersoy, "Çünkü Türk halk kültürü hiçbir devletin tek başına omuzlayamayacağı kadar büyük ve zengindir. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış şekilde yaşamaktadır" dedi.
Bakanlık olarak Türk halk kültürü alanında yoğun mesai harcadıklarını ve katkı sunan çalışmalara da destek vermeyi sürdürdüklerini bildiren Ersoy, ulusal ya da uluslararası her türlü işbirliğine açık olduklarını sözlerine ekledi.
Kongrede, Prof. Dr. Umay Günay Türkeş de sunum yaptı.