Hıdırellez’in Edebiyatı ve Su Yolcularına Mevlid

Hıdırellez, Gılgamış Destanı’ndan bu yana mitoslar halinde yazılı ve sözlü edebiyat geleneğinde yer almıştır.

GÜNCEL 6.05.2024 08:03:00 0
Hıdırellez’in Edebiyatı ve Su Yolcularına Mevlid

Bazı geleneklerimiz, kültür değerlerimiz, inanışlarımız vardır ki globalleşen dünya ile birlikte unutulmaya/terkedilmeye başlandı. Bir kısmını dinî gerekçelerle, bir kısmını kültürel alışkanlıklarla, bir kısmını modernite etkisiyle, bir kısmını da dijitalleşen çağla beraber ya terk ettik ya da unutulmaya bıraktık. Oysa yerel unsurlarıyla birlikte kültürün evrensel bir boyutu da vardır ki insani yönümüzü geleceğe taşıyan unsurlardan biri de budur aslında. Daha doğrusu içinde bulunduğunuz medeniyet dairesi içerisinde din, dil, ırktan bağımsız yerel motifleriniz, kültür değerleriniz, gelenek-görenekleriniz sizi var kılıp ayakta tutan asıl değerlerinizdir. Çünkü bütün bu kazanımlarınız uzun bir sürecin ürünü olarak toplumda yer edip bugüne kadar süregelmişlerdir. Oysa global rüzgârların etkisiyle sizi o asıl değerlerinizden koparan her esinti, sizden bir parça koparır farkında olmadan. “Yel kayadan ne aparır?” demeyin. Zamanla birey ve toplum olarak sizi öyle bir hale getirir ki tekrar kendiniz olmanız asla mümkün olmaz. O nedenle din, dil, ırk, mezhep, meşrep… gözetmeksizin kendi iklim şartlarında gelişip boy atan değerlerinizi meşru sınırlar içerisinde özenle korumanız ve yaşatmanız son derece önemlidir.

 

Mesela bir zamanlar Hıdırellez ile birlikte her yıl 6 Mayıs’ta bir Osmanlı geleneği ve vasiyeti olarak ihya edilen Su Yolcuları anmaları çoktan terkedilip unutuldu bile. Birçoğumuzun belki de ilk defa haberi oluyordur bu törensel gelenekten. Oysa geçtiğimiz yıllarda Hıdırellez’den bağımsız olarak yeniden canlandırılıp yaşatılmaya çalışılan bu güzel Osmanlı geleneğimiz maalesef yeterli yankı oluşturamadı, hak ettiği yeri bulamadı. Birazdan izah edeceğimiz bu durumda toplumsal değişimin yanı sıra politik gerekçelerin de önemli bir etken olduğunun altını çizmekte fayda var.  

 

Yeni bir Hıdırellez mevsiminde belki kulak verilip kendi iklim koşullarında yaşatılmaya çalışılır diye tekrar hatırlatmak istedik. Ama önce Hıdırellez’i ve edebiyata yansımasını hatırlayıp, hatırlatalım; sonrasında ise bu geleneğin kahramanı Su Nazırı Hamid Ağa’yı ve Su Yolcularına mevlidi yâd edelim.

 

Hızır Günü

 

Ruz-ı Hızır (Hızır Günü) olarak da adlandırılan Hıdırellez Günü, dünyada darda kalanların yardımcısı olduğu düşünülen Hızır ile denizlerin hâkimi olduğuna inanılan İlyas’ın yeryüzünde buluştukları gün olarak kabul edilir ve kutlanır. Kısacası dünyanın birçok yerinde Miladi takvime göre 6 Mayıs, Rumi takvime göre ise 23 Nisan Hıdırellez Günü olarak kutlanmaktadır. 6 Mayıs Hıdırellez Günü aynı zamanda yaz mevsiminin başlangıcı demektir. O nedenle bizde Hıdırellez Bayramı 5 Mayıs’ı 6 Mayıs’a bağlayan gece kutlanır. Hristiyanlarca bu gün, baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul edilir. Ayrıca bu günü Rum Ortodokslar Aya Yorgi, Katolikler ise Aziz George günü olarak kutlarlar. Yine hatırlatmak gerekirse; Hıdırellez 2017 yılında UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miraslar Listesi’ne alınmıştır. 

 

Hıdırellez ya da Hıdrellez; Orta Asya, Ortadoğu, Anadolu ve Balkanlar’da kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir. Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte Hıdırellez’in İslamiyet öncesi Orta Asya Türk kültür ve inançlarına ait olduğu yönünde kuvvetli rivayetler vardır. Hristiyanlar başta olmak üzere başka din ve milletler de Hıdırellez’i kutsal bir gün, bayram olarak kabul etmektedirler. İşin doğrusu onu tek bir dine, kültüre, geleneğe mal etmek haksızlık olur.  Evrensel ortak bir inanış, değer ve de kültür olarak görmek daha makul gözüküyor. (1) 

 

Bir de Hıdırellez’in Hızır inancı vardır ki o da genel olarak Hızır’ın ab-ı hayatı içerek ölümsüzlüğe ulaştığı; özellikle de baharda insanlar arasında dolanarak bolluk ve sağlık dağıtan ve darda kalıp başı sıkışanlara yardım eden bir ermiş (veli) veya nebi, peygamber olduğu yönündedir. Bu inanışı daha ileri seviyelere taşıyarak Hızır’ı tanrısallaştıran topluluklar da vardır. Bu çerçevede çok farklı düşünceler yok değil ancak halk arasında daha çok Hızır’ın sahip olduğuna inanılan vasıfların insanlara şifa, sağlık, uğur getirdiği; tabiattaki diriliş, uyanış ve canlılığın insana yansıması şeklinde ortaya çıktığı bir inanış, gelenek-görenek olduğu yönündedir. Yerli ve yabancı birçok kaynağın Hızır’ın İlyas Peygamber olduğuna dair düşünceler ileri sürdüğünü de hatırlatmakta fayda vardır. İşin doğrusu bir sembol olarak Hızır, her toplumun inanç değerleri ve sosyal yapısına göre farklı şekillerde tezahür etmiştir. Ama özde yukarıda ifade ettiğimiz ortak özelliklerde doğal uzlaşı sağlanmıştır. (2)

 

Kur’an-ı Kerim’de Kehf Suresi’nin 60-82 ayetlerindeki bahse konu Musa ile bir gencin kıssasında geçen (“Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, kendisine tarafımızdan bir ilim öğretmiştik”) (3) kişinin Hızır olduğuna inanılır. 

 

Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız kültür, inanış ve geleneklerden mütevellit yüzyıllardır birçok yeryüzü coğrafyasında Hıdırellez farklı şekillerde kutlanmakta, törenler düzenlenmekte ve devletler düzeyinde etkinlikler gerçekleştirilmektedir. Mitolojide de Hızır’ın birçok versiyonu farklı isimlerle yer alır ve değişik törenlerle kutlamalar yapılır. 

 

Mesela Anadolu’da her geçen gün azalmakla birlikte halk, gün doğumu öncesi tercihen beyaz elbiseler giyerek yeşil ve bol sulu kırlara gider ve eğlenir. Çünkü mevsimlik bir bayram olan Hıdırellez su ve yeşillikle özdeşleşmiştir adeta. Bu nedenle törenler, kutlama ve ayinler daha çok yeşillik, ağaçlık alanlarda, su kenarlarında, bir türbe ya da yatırın yanında yapılır. Hıdırellez etkinlerinin çoğu su ile yapılır. Hızır’ın gezdiği kabul edilen yeşil yerlerde dolaşıp çiçek toplanır, oyunlar oynanır, baharın ilk kuzusu kesilerek yenir. Toplanan çiçekler kaynatılıp içilirse hastalıklara iyi geleceği, bu su ile 40 gün yıkanan kişinin gençleşip güzelleşeceğine inanılır. Yine aynı şekilde Hızır’ın eli değen şeylerin dolup taştığı rivayeti nedeniyle Hızır Günü arifesinde yiyecek kaplarının, ambarların ve para keselerinin ağzı açık bırakılır. Öyle ki Anadolu’nun bazı yerlerinde Hıdırellez Günü yapılan duaların ve isteklerin kabul olması için sadaka verme, oruç tutma ve kurban kesme gibi âdetler de mevcuttur. (4)  Hatta bazı yörelerde hastalıklar, ağrılar için şifa olduğuna inanılan Hızır Sopası geleneği vardır. Bu sopa ağrı-sızı olan yerlere vurulursa ağrıların geçeceğine inanılır. Bununla ilgili farklı efsaneler ağızdan ağıza günümüze kadar gelmiştir. 

 

Bütün bunlara ilave olarak; Hıdırellez’de Baht Açma Törenleri (İstanbul ve çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde “bahtiyar”, Yörük ve Türkmenlerde “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara yüzük atma”, Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme”); Yoğurt Mayalama Geleneği (daha çok Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı Yörük köylerinde) gibi etkinliklerin yapıldığı yerler de vardır. (5)

 

Gagauz Türklerinde ise  Hederlez Bayramı yılın en önemli bayramlarından biri olup apayrı bir havada kutlanır ve günlerce sürer. Gagavuz halk takvimi, yaz ve kış olmak üzere iki döneme ayrılır. Yaz başındaki halk bayramı Hederlez 6 Mayıs’a denk gelir ve bu ay, Georgy gününde başlar. Kış ayı ise Dmitriy’in günü olan 8 Kasım’da başlar ve Kasım tatilinde kutlanır. Öyle ki bu iki bayram, Moldova’nın 23 Aralık 1994’te Gagavuzya’ya tanıdığı özel statü kapsamında resmî tatil olarak kabul edilmiştir.

 

Hederlez Bayramı’nda ayrıca, tüm çocukların katıldığı at yarışları, spor oyunları ve güreşler düzenlenir. Çevre ülkelerden gelen pehlivanlar klarnet, kemençe ya da gayda sesleri eşliğinde serbest güreş yaparlar. Kazananlara pahalı ödüller verilir. En önemli ödül; boynuna kırmızı kurdele takılan bir koyundur. Şampiyon pehlivan koyunları omuzlarında taşır ve diğer pehlivanların etrafında üç kez tur atar. Ayrıca “pehlivan” olan kişiye büyük bir saygı duyulur.

 

Bugün Hıdırellez Bayram tören ve etkinliklerini okuyunca; “Sahi var mı hâlâ bu gelenekler, kutlamalar, törenler?” diye sormadan edemiyor insan. Eskiye nazaran azalmakla birlikte birçok yörede bu ve benzeri kutlamalar devam ediyor. Unutmamak gerekir ki her geçen gün azalan ve kaybolan bu ve benzeri gün ve bayramlar birey ve toplumları birbirine bağlayan ve motive edip ayakta tutan önemli gelenek, görenek ve de kültürel inanışlarımızdandır. Sadece bir gelenek-görenek, kültürel inanış olarak değil bir folklor da olsa yaşayıp yaşatılmasında fayda vardır.

 

Hıdırellez’in Edebiyatı

 

Hayatın içinde olan her şeyin edebiyata yansıması gibi, uzun bir geçmişi ve yaygın bir kabulü olan Hıdırellez’in de güçlü bir şekilde edebiyatta var olduğunu görüyoruz. Öyle ki Hıdırellez, Gılgamış Destanı’ndan bu yana mitoslar halinde yazılı ve sözlü edebiyat geleneğinde yer almıştır. Anadolu’nun pek çok yerinde Hıdırlık denilen mesirelerin bulunması ve Hıdırellez başta olmak üzere bahar eğlencelerinin buralarda düzenlenmesi, edebiyatta Hıdırellez temasının canlı tutulmasına sebep olmuştur.

 

Dede Korkut’tan itibaren Ebû Müslim, Battal Gazi, Dânişmend Gazi, Sarı Saltuk, Köroğlu gibi kahramanların hayatı etrafında teşekkül eden romanlarda gerek Hızır ve İlyas’ın kişilikleri gerek Hıdırellez Günü, gerekse Hıdırlıklarda devam eden sosyal faaliyetler ve gelenekler ekseninde yer yer Hıdırellez’in de zikredildiği görülür. Klasik Türk şairleri “evvel bahar”ı andıkları zaman genellikle Hıdırellez günlerini kastetmekte ve baharı konu edinen şiirlerinde çoğunlukla bu günleri anlatmaktadırlar.

 

Bazı mesnevilerde de Hıdırellez ve Hıdırlık bir çevre öğesi olarak anılır. Meselâ Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa’nın Hurşîdnâme’sinde Hurşid; uğruna ölen âşığının mezarına türbe yaptırır ve adını Hıdırellez koyup burada sık sık Ferahşâd ile buluşur. Halk şiiri geleneğinde “bâdeli âşık”ların Hızır elinden dolu içmeleri (klasik şiirde de ağzına Hızır’ın tükürdüğü kişinin güzel şiir söyleyeceği rivayeti) ve zaman zaman Hıdırlık mevkiinde saz çalıp şiir söylemeleri gelenektendir. İşin doğrusu Hıdırellez ile alâkalı zengin folklor malzemesinin bulunduğu en önemli eser Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sidir.

 

Hıdırellez şenlikleri yapılırken özellikle dilek tutan genç kızlar tarafından söylenen aşk ve hasret dolu mâniler, anonim halk edebiyatının önemli bir bölümünü oluşturur. Bu tür mânilere bütün Türk dünyasında rastlamak mümkündür. Bunun yanında halk şiiri geleneğine uyularak bazı saz şairlerince Hıdırellez’i konu alan şiirler de söylenmiştir. Divan edebiyatında da Hıdırellez çeşitli özellikleriyle birçok beyitte yer almıştır. Osman Şems Efendi’nin bir Hıdırellez günü İstanbul’dan Bursa’ya gitmek için vapura binerken söylediği, 

 

“Devran bizi yârân-ı kadîmden ayırdı

Oldukları gün Hızır ile İlyâs mülâkı” 

beyti bunun açık bir örneğidir. 

Modern Türk şiirinde de Hıdırellez’den ilham alan manzumeler tertiplenmiştir. Arif Nihat Asya’nın “Hıdırellezde Kızlar” adlı şiiri buna örnektir. (6)

 

Su Yolcularına Mevlid 

 

Hıdırellez’le bağlantılı olarak Hızır Günü kutlamalarının en önemli öğesi olan suya hizmet eden Su Yolcularından bahsetmemek eksiklik olur hiç şüphesiz. 

 

Ecdadımız suya ve su yapılarına verdikleri önemin yanı sıra su yolunda çalışanları, şehri suya kavuşturmak için emek verenleri de unutmamıştır hiçbir zaman. O güzide Su Yolcularını her yıl 6 Mayıs Hızır Günü’nde düzenledikleri Mevlid programları ile anmayı bir gelenek haline getirmişlerdir zamanla. 

 

Tarihi belge ve metinlerden öğreniyoruz ki Kırkçeşme Su Sistemi’nin şehre girmeden önceki son durağı olan Eğrikapı Maksemi’nde su yolunda çalışanlar için Mevlid-i Şerif okutuluyormuş ve bu davranış zamanla bir gelenek halini almış. 

 

Öyle ki bu durum, Miralay İbrahim Edhem Paşa tarafından 1894 yılında Sultan Abdülhamid’e takdim edilen raporda şu şekilde yer alır:

 

“Tüm suların toplandığı Eğrikapı Maksemi, güzel ve geniş bahçesi, içinde bulunan muhteşem köşkü ile Avrupalı turistlerin de âdeta ziyaretgâhı durumunda bulunmaktadır. Burada Mevlid-i Şerif okutulmasının bir gelenek haline gelmesi, Padişahların su gibi aziz bir hayat maddesine verdikleri önemin ve bu uğurda sarf edilen gayret ve inayetin derecesini takdir etmeye yeterlidir. Maksemin içini ve dışını süsleyen padişah tuğraları ile tarihi levhalar da buna şahittir.”

 

Sultan II. Mahmud’un Su Nazırı Hamid Ağa tarafından 1823 yılında Maksem’e konulan kitabede de bu konu şu şekilde dile getirilmektedir: 

 

“Gerek merhum olan nazır ağalar gerekse suyolunda çalışanların geçmişlerinin ruhunun her yıl Mevlidü’n Nebi vesilesiyle hayat bulması için, Su Yolcular Ocağı vakıf malından 150 kuruş ayrılarak, hediye edilmiştir. 

 

Bu âdetin ihtimamlı bir biçimde ve devamlı yapılması için ileri gelenlere emanet edilerek, bu mahalle de kaydedilmiştir.”

 

Tabii bu güzel geleneğin üzerinden uzun yıllar geçti. Öyle ki imparatorluklar yıkıldı, yeni cumhuriyetler kuruldu. Ancak yıllar sonra da olsa bu güzel gelenek hatırlandı. Nitekim bir vefa borcu olarak İSKİ tarafından 2015 yılından itibaren bu gelenek yeniden ihya edilmeye başlandı. 

 

Bu çerçevede İSKİ, İstanbul Su Yolları ve Su Yapılarının Tarihçesi isimli eseriyle bu tarihi belgeleri günümüz Türkçesine kazandırdı. 

 

Böylece 192 yıl aradan sonra Hamid Ağa’nın vasiyetine sadık kalınarak her yıl Hıdrellez Günü (6 Mayıs) İSKİ Terkos Tesislerinde bu güzel gelenek sürdürülüyor. Su yolu çalışanlarının geçmişlerinin ruhu için Kur’an-ı Kerim ve Mevlid-i Şerif okutuluyor, ikramlarda bulunulup dualar ediliyor. Bir Hıdırellez gününde Su Yolcuları da yâd ediliyor böylece. (7)

 

Ancak son birkaç yıldır bu güzel geleneğimiz unutulmaya terkedildi yeniden. Umarız bu ses yankı bulur ve tekrar bu güzel gelenek ilgililer tarafından ihya edilir. 

 

Bu vesileyle Ruz-ı Hızır (Hızır Günü) kutlu, Su Yolcularının ruhu şad olsun!…

 

Kaynaklar:

1- Türk Etnografya Dergisi, sayı:1, s:56-72, 1956.

2- Milli Folklor Dergisi, sayı:54, 2002.

3- Kehf Suresi, 65.

4- Türk Etnografya Dergisi, sayı:1, s:56, 1956.

5- Türk Etnografya Dergisi, sayı:1, s:56-72, 1956.

6- Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 17. Cilt, s:313-315.

7- Dünden Yarına Su, Yusuf Tosun, Çıra Yayınları, s:91, 2022.


Haber Kaynak : HABER MERKEZİ

Haber Kaynak

HABER MERKEZİ